Yeni yazı dizimizin ilkinde Ferrari’nin şef tasarım sorumlusunu ağırlıyoruz.
Flavio Manzoni’nin zihninde her zaman güzel bir denge var. Etkileyici otomotiv tasarımlarına ilham veren ve hammaddeyi bir sanata dönüştüren potansiyelden söz ediyoruz. Form ve fonksiyonellik; eski ve yeni; performans
ve güzellik. Hepsi Ferrari’nin şef tasarım sorumlusu olan yaratıcı isimde mutlu bir şekilde dengeleniyor. Ondan önce görevi yapan Giorgetto Giugiaro gibi Manzoni de bir stilist değil teknik olarak kendisini geliştirmiş bir sanatçı. Her ikisi de mimarlık okumuş. Genç Flavio, kahramanıyla, Manzoni’nin yaşadığı ve Giugiaro’nun yazlık evinin olduğu Sardunya’da buluşmayı hayal etmiş. Manzoni mimari ve endüstriyel yasarım bilgisiyle Maranello’nun mühendislerinden biri olmaktan
hiç çekinmemiş. Korku, bilgisizliği doğurur bu yüzden tüm ihtiyaçlarını anladı ve bunu üzerine giderek, onları ilham kaynağı olarak kullandı. Eski ve yeniyi çok iyi bir şekilde kombine ederken, geçmişten izlerle çalışmalarını ileriye
taşıdı. Burada 250 LM’de (296 GTB) görüldüğü gibi göndermeler var. Aynı şekilde köpekbalığı burunlu F1 araçlarından da ilham almıştı (LaFerrari’de). Üst düzey pozisyonda olsa da hala çizimler yapan Manzoni, “Babam çizimlerde çok iyiydi” diyor. “Bunu aldım ve onun yaratıcılığını çok seviyorum. Ondan yaratıcılık için rasyonel yaklaşımın önemini de öğrendim. Her zaman bir fikrim olduğunda ‘Bu mümkün mü?’ derdim. Bana her zaman ‘Her şey mümkündür’ yanıtını verirdi. Bu önemliydi. Bir fikir üzerinde çalışarak ve inat ederek her şeyi başarabilirsiniz.” LaFerrari, P80/C, Roma, Daytona SP3 ile Manzoni imza attığı her yeni araçta konumunu sağlamlaştırıyor ve her harika araç tasarımlarını ortaya koyuyor.
BEN MILLER